Skip to main content

Maria Montessori’nin Hayatı

Dr. Maria Montessori (1870 – 1952)

Maria Montessori, 31 Ağustos 1870’te İtalya’nın Chiaravalle kasabasında doğdu. On iki yaşındayken ailesi Roma’ya taşındı. Kendi isteğiyle erkeklerin devam ettiği bir teknik okula gitti. Bu okulda biyoloji, onun tutkusu hâline geldi. Bu tutkusunun etkisiyle tıp eğitimi almaya karar verdi ve birçok zorluğu aşarak 1896 yılında İtalya’nın ilk kadın doktoru unvanını kazandı.

Aynı yıl Berlin’de, 1900 yılında ise Londra’da düzenlenen kadın haklarıyla ilgili uluslararası konferanslarda İtalya’yı temsil etti.

Mezuniyetinin ardından bir psikiyatri kliniğinde çalışmaya başlayan Montessori, zihinsel engelli çocukların eğitimiyle ilgilendi. Bu çocuklar üzerinde eğitimin etkilerini gözlemleme fırsatı buldu. Tamamen boş bir odada, yerdeki yemek kırıntılarını sıraya dizerek sakinleşen çocukları izlerken, çocukların çevrelerini keşfetmeye ve anlamaya yönelik içsel bir dürtüye sahip olduklarını fark etti. Sıradışı gözlem gücü ve değerlendirme yeteneğiyle bu davranışı anlamlandırdı.

Bu çocuklarla birebir çalışarak onları ulusal bir sınava hazırladı. Zihinsel engelli öğrenciler, yaşıtları kadar başarılı sonuçlar elde etti. Bu beklenmedik başarı, Maria Montessori’nin adının Avrupa genelinde duyulmasını sağladı.

1901 yılında yeniden üniversiteye dönerek psikoloji ve felsefe eğitimi aldı. 1904’te Roma Üniversitesi’nde pediatrik antropoloji profesörü oldu.

Psikiyatri kliniğindeki gözlemleri ve akademik çalışmaları, Montessori’nin zihninde dönemin ötesinde bir çocuk anlayışının temellerini attı. Bu anlayış, çocuklara olan bakışı tamamen değiştiren bir iç görüye dayanıyordu.

1906 yılında, Roma’nın San Lorenzo mahallesinde, çalışan ailelerin çocuklarına gündüz bakım hizmeti sunmak amacıyla açılan bir okulda görev almayı kabul etti. Bu kararı almasının tek nedeni, geliştirmekte olduğu eğitim yönteminin etkilerini doğrudan gözlemlemek istemesiydi.  
Aynı yıl açılan Casa dei Bambini (Çocukların Yuvası) adlı okulun açılışında, yanındaki arkadaşına şu sözleri söyledi:

“Bugün bu okulun açılışı pek fazla kişinin ilgisini çekmiyor ama yakında birçok insanın dikkati bu küçük okula yönelecek.”

Maria Montessori haklıydı. Kısa sürede dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçiler bu okulu görmek istedi.

Montessori, çocuklara verilen geleneksel eğitimi kökten sorguladı ve değiştirdi. Ona göre çocuklar kendi kendilerine öğrenme kapasitesine sahipti; bu süreç, aslında doğal bir gelişimdi. Gelişim öğretilemezdi; çocuk, çevresiyle etkileşim kurarak kendi potansiyelini ortaya çıkarırdı. Bu yaklaşım, yüzyıllar sonra yapılan sinirbilim çalışmalarıyla da bilimsel olarak desteklendi.

1913 yılında ilk kez Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyaret etti. Aynı yıl Alexander Graham Bell ve eşi Mabel, Montessori Eğitim Derneği’ni Washington’daki evlerinde kurdu. Montessori Yöntemi’ni destekleyen diğer önemli kişiler arasında Thomas Alva Edison ve Helen Keller da yer alıyordu.

1915’te, San Francisco’daki uluslararası bir sergide camdan bir sınıfta çocuklar, kalabalık izleyicilerin önünde Montessori materyalleriyle dikkatlice çalıştı. Seyirciler, çocukların çevredeki dikkat dağıtıcı unsurlara aldırmadan uzun süre yoğunlaşabilmelerine hayran kaldı. Dahası, çocuklar bu deneyimden sakin ve mutlu bir şekilde ayrıldılar. Montessori’ye göre, öğrenmek ve çalışmak çocuğun doğasının ayrılmaz bir parçasıydı.

1917 yılında, İspanyol Hükûmeti Montessori’yi bir araştırma enstitüsü kurması için davet etti. 1919’da Londra’da öğretmenlere yönelik bir dizi eğitim verdi. 1922’de İtalya’da eğitim müfettişliğine atandı. Ancak Mussolini’nin faşist rejimiyle ters düştüğü için 1934 yılında ülkesini terk etmek zorunda kaldı.  

1936’ya kadar İspanya’da kaldı. İç savaşın başlamasıyla, bir İngiliz kruvazörüyle ülkeden tahliye edildi. 1938’de Hollanda’nın Laren şehrinde Montessori Öğretmen Eğitim Merkezi’ni açtı. 1939’da ise Hindistan’da, tıpkı Londra’daki gibi, öğretmen eğitim seminerleri verdi.

Maria Montessori, hayatı boyunca birçok savaş ve toplumsal çalkantıya tanıklık etti. Bu deneyimler onu, eğitim yöntemini barışa hizmet eden bir eğitim olarak yeniden şekillendirmeye yöneltti.  

Bu nedenle 1949, 1950 ve 1951 yıllarında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.

Maria Montessori, 1952 yılında Hollanda’da hayata gözlerini yumdu. Ardında, onu belki de yetişkinlerden çok daha iyi anlamış binlerce çocuk bıraktı.

 

Ebeveynler Ne Diyor?

🍃

Çocuğum Sihirli Bahçe Anaokulu’na başladığından beri inanılmaz bir değişim yaşadı. Önceden çok çekingen ve içine kapanık bir çocuktu, şimdi ise arkadaşlarıyla rahatça iletişim kurabiliyor ve özgüveni arttı. Öğretmenlerin her biri son derece ilgili ve sabırlı; her gün eve mutlu bir şekilde dönüyor. Eğitim programları oldukça dolu ve yaratıcı, hem eğleniyorlar hem de öğreniyorlar. Ortamın temizliği, güvenliği ve bahçesinin güzelliği bizi çok rahatlatıyor. Bu okulu tercih ettiğimiz için çok memnunuz.

Ali Cevher
🍃

Sihirli Bahçe Anaokulu’nu tercih etmemizin en büyük sebebi, çocuklara değer veren yaklaşımı oldu. Kızım buraya başladığından beri çok farklı ilgi alanları kazandı; resim yapmayı, şarkı söylemeyi ve arkadaşlarıyla paylaşmayı öğrendi. Okuldaki öğretmenler çocukların bireysel özelliklerini keşfedip ona göre yönlendiriyor, bu da gelişimlerine çok olumlu yansıyor. Sıcak ve güvenli ortamı sayesinde çocuğumu gönül rahatlığıyla bırakabiliyorum. Günlük aktivitelerin yanı sıra sosyal ve duygusal gelişimlerine de büyük katkı sağlıyorlar. Kısacası beklentilerimizin çok üzerinde bir okul.

Serpil Vural
🍃

Oğlumun gelişimini en yakından gördüğüm yer Sihirli Bahçe Anaokulu oldu. Okula başlamadan önce paylaşmakta zorlanan bir çocukken, şimdi arkadaşlarıyla oyun kuran, konuşkan ve mutlu bir çocuk oldu. Öğretmenlerin samimiyeti, güler yüzü ve profesyonel yaklaşımı bize büyük güven veriyor. Velilerle sürekli iletişim halindeler ve çocukların her anını takip ediyorlar. Okulun bahçesi, etkinlik alanları ve düzeni gerçekten çok iyi düşünülmüş. Çocuğumun mutlu olması, bizim de içimizi çok rahatlatıyor; iyi ki bu okulu seçmişiz.

Nihat Akbuğa